ko

KADER OYUNU


 Anadolu'nun şirin bir kasabasına bağlı,yemyeşil bir köyümüzde başladı hikaye.Suların berrak aktığı,kuşların özgürce öttüğü,mavinin ve yeşilin alabildiğine uzandığı bu köyün etrafı dağlarla çevriliydi.Yazın bütün güzelliklerine karşın kış ayları da bir o kadar zor geçerdi burada.Yollar kapanırdı kar yığınlarıyla.Elektrik günlerce kesilir,bir ölü köy görünümüne bürünürdü her yer.Halkın çoğu hayvancılıkla yada çiftçilikle sağlardı geçimini.Karıncaların yaptığı gibi yazın çalışıp biriktirirler kışın da evlerine kapanırlardı.Köyde iki yıldır okul vardı ama öğretmen olmadığı için çocuklar yine eskisi gibi kasabaya doğru yürürlerdi.Yaz ayları bambaşka bir güzellikle geçerdi burada.Nereye bakılırsa bakılsın yeşil görmemek mümkün olmazdı.Köyün yakınından geçen küçük derede balık avlanır,serinlenilirdi.
     Kazım ve ailesi de bu köyde yaşıyorlardı.Köyde hemen her ailenin en az üç çocuğu olmasına karşın Kazım evin tek oğluydu.Babası geçimini çiftçilikle sağlıyordu evinin.İlkokul üçe kadar okumuş olan Kazım daha sonra bırakmıştı okulu.Babasına yardım ederek geçiriyordu zamanını.Köy kahvesine babasıyla gittiği akşamlar televizyon izler,hayallere dalardı.Büyük şehir yaşantısına özenirdi hep.Doğduğu günden beri köy haricinde gittiği tek yer yakındaki kasaba olmuştu.Büyük şehir merakı içini yiyiyordu.Ara sıra neden bu küçücük köyde takılıp kaldıklarını soruyordu kendisine ama cevabı bulamazdı.Televizyonda gördüğü kendi yaşıtı çocuklara özenirdi hep.Şehirde yaşamayı çok istiyordu.Kazım,son günlerde annesiyle babasının çok düşünceli hallerini farketmişti.Babasının annesine "burada yaşayamayız artık" dediğini duyduğunda çok sevinmişti.Demek taşınacaklardı.Büyük şehre gideceklerdi.Dün akşam babası son olarak annesine "bizim nafakamız kalmamış artık bu köyde,gideceğiz" demişti.Kazım ve ailesi bir hafta içinde pılı pırtılarını toplayıp geldiler İstanbul'a.Ev bulup yerleşmeleri oldukça güç olmuştu ama sonunda yerleşmişlerdi.Babası kısa zamanda bir iş bulup Kazım'ı da yanına almıştı.Geçinmek zordu.Ama böylece geçinip gideceklerdi işte.Taşındıkları sokak çok da fakir bir sokak sayılmazdı.Yüksek apartmanlar vardı sağlı sollu.Bu apartmanların arasından geçen yol da sokağı oluşturmuştu.Kazım'lar da bir apartmanın bodrum katında oturuyorlardı.Babasıyla hafta içi işe gidip gelen Kazım hafta sonları sokağa şöyle bir çıkıyor,kendisine arkadaş arıyordu.Sokakta üç dört tane kendi yaşıtı genç görmüştü birkaç kez.İşte yine şu köşede oturmuş sohbet ediyorlardı.Dört kişiydiler.Kazım'ın gözüne çarpan ilk şey aynı televizyonda gördüğü kişiler gibi giyinmesi olmuştu onların.Sonra da konuşmaları.Her bakımdan onların yanında farklıydı Kazım.Giyinişi kötüydü onlara göre,şivesi bozuktu.Ama Kazım da bir insandı ve bu sokağa yeni taşınmıştı.Yanlarına gidip tanışmak istedi onlarla. "Benim adım Kazım,buraya taşınalı bir hafta oldu" dedi bozuk türkçesiyle.İçlerinden sarışın uzun boylu olanı "bu da kim ya" dediyse de diğeri sıcak davranmıştı. "Merhaba,ben de Erdal,demek yenisin sokakta,gel aramıza katıl da birbirimizi daha yakından tanıyalım" dedi Kazım'a.Erdal İstanbul'da ki ilk arkadaşı olmuştu Kazım'ın.Üstelik aynı apartmanda oturuyorlardı.Az önceki sarışın uzun boylu olanın adı da Cengiz'di.Kazım onu pek sevmemişti ama biraz konuşunca o da sıcak davranmıştı kendisine.O gün epey sohbet ettiler.Kazım köyünü anlattı onlara.Gerek Erdak gerekse Cengiz sanki daha önce hiç köy görmemişler gibi ilgiyle ve merakla dinlemişlerdi Kazım'ın anlattıklarını.Sohbetin bitiminde Cengiz ve Erdal "biz gidiyoruz,sonra görüşürüz" diyerek caddeye çıktılar.Kendisini de davet etmedikleri için Kazım bayağı içerlemişti bunu.Artık hemen her gün sokakta toplanıp sohbet ediyorlardı.Kazım'ın dikkati çeken şey her sohbetin sonunda Cengiz ve Erdal "biz gidiyoruz" deyip ayrılıyorlardı.Kendisini bir türlü davet etmiyorlardı.Yeniydi bu şehirde.Ne yol bilirdi ne de iz.İstanbul'daki iki arkadaşıyla sohbeti sokağın dışına çıkmıyordu.O da gezmek görmek istiyordu.Acaba böyle nereye gidiyorlardı her sohbetin sonunda ikisi.Peki neden kendisini de çağırmıyorlardı.Bir gün yine bir sohbet bitiminde Erdal ve Cengiz "sonra görüşürüz" deyip gideceklerken Kazım; "nereye gidiyorsunuz" diye sordu.Erdal dönüp "taksime" dediyse de Kazım bunu anlamadı. "Orada ne var,ne yapıyorsunuz orada" diye sorduğunda ikisi de gülmüşlerdi.Cengiz cevaplamıştı bu sefer; "barlara takılıyoruz,sonrada dönüp eve geliyoruz".Bu kez Kazım bütün içtenliği ile "beni de götürsenize" demişti.İkisi de ne diyeceğini belemez bir ifadeye girmişlerdi.Erdal parayı bahene edip "çok pahalıdır oralar" demişti.Kazım'ın cevabı hazırdı "param var".. Durumu çoktan anlayan Kazım "neyse ya,siz gidin,benim de eve gitmem gerekiyor zaten" demişti ve ikisi de rahatlamış bir görüntüyle dönüp gitmişti.Kazım'ın bir işi yoktu aslında.Eve gitmesi de gerekmiyordu.Sırf onları zor durumda bırakmamak için söylemişti bunu.Peki neden onu da götürmek istememişlerdi.Gizli bir şey mi yapıyorlardı acaba.Kazım bunları uzun uzun düşünmüş ama cevabı bulamamıştı.Akşam Erdal ile Cengiz'in de konuları bu olmuştu.Barda otururlarken Cengiz Erdal'a "onu bu kılıkla buraya nasıl getiririz" demişti.Erdal da "üstelik konuşması da bozuk" diye onaylamıştı.Erdal ile Cengiz bunları konuşa dursunlar Kazım da eve döneceği sırada Erdal'ın babasıyla karşılaşmıştı sokakta.Öğretmendi Erdal'ın babası.Kazım'ı da çok sevmişti.Bir iki kez Kazım'a "eve gel,sana ara sıra ders vereyim" demişti.Erdal ve Cengiz barda sohbetlerini tamamlamış bir karara varmışlardı. Kazım'dan uzak duracaklar,samimi olmayacaklardı.O kendilerine göre biri değildi.Aradan iki üç ay geçmişti.Bu süre zarfında Kazım sürekli Cengiz ve Erdal'a yaklaşmak istemiş,onlar ise uzaklaşmışlardı.Kazım'ı nerede görseler dışlamışlar,sözleriyle küçük düşürmüşlerdi bazen.Kazım saftı,Anadolu çocuğuydu ve oraya göre yetişmiş büyümüştü.İkisinin bu yaptıklarına,tüm dediklerine karşın kızmamıştı onlara.Nedenini biliyordu herşeyin.Giyimi ve konuşması düzgün olsaydı onu da yanlarında götürürlerdi.Kazım böyle düşünüyordu.Evde yine bir huzursuzluk hissediyordu Kazım.Babası sık sık "büyük şehir bize yaramadı" diyordu.Burada geçinmek köyden daha zordu.Köydeyken odunu ormandan kesip yakarlardı.Sebzeyi bahçeden,meyveyi ağaçtan koparıp yerlerdi.Burada ise içtikleri suyu bile satın alır olmuşlardı.
     Kazım ve ailesinin şehir yaşantıları uzun sürmedi.Döndüler köylerine.Kazım'ın babası yine çiftçilikle uğraşmaya başlamıştı.Kendisi de babasına yardım ediyor,bağa bahçeye gidiyordu.Kazım köye geldiğinde buradaki çocukluk arkadaşlarını ne kadar özlediğinin farkına varmıştı.Onlara Erdal ve Cengiz'den bahsetmişti uzun uzun.Zaten çoğu da anlamamıştı ya neyse.Tekrar eskisi gibiydi herşey.Artık televizyon izlerken gördüklerine özenmiyordu Kazım.Az da olsa görmüştü çünkü.Köyün yakınlarından akan dereye gidiyordu yine ve balık tutuyordu arkadaşlarıyla.Kalan zamanında da bağ bahçeyle ilgileniyordu.Böylece sürüp gidiyordu hayatı.
     Bir gün köye bir ilan geldi ilçeden.İki üç yıldır öğretmensizlikten kapalı olan okul açılacaktı nihayet.Sonunda tayinine karşı çıkmayıp bu köye gelmeyi kabul eden biri çıkmıştı.Muhtar; "iki hafta içinde öğretmen gelir,okul da açılır" demişti.Çocuklar çok sevinmişti bu duruma.Öğretmenin evi hazırlandı hızla.Okulun sağı solu onarıldı.Yeni sıralar yapılıp sınıfa yerleştirildi.Gelen öğretmen evliydi.Bir de yetişkin oğlu vardı,evi geniş olmalıydı.Üç oda yeterdi herhalde.İki hafta içinde evi de okulu da hazırlayıp tamamladılar.Köy halkı çoluk çocuk çalışmıştı iki hafta,şimdi bekliyorlardı.
     Tüm bunlar olurken İstanbul'da bir evde bir tartışma yaşanıyordu.Baba oğul arasındaydı bu tartışma.Baba "imkanı yok istifa etmem,o köye gideceğiz" diyor, oğul da "ben köyde yaşayamam,ne olur baba istifa et" diyordu.Oğul Erdal,baba da Erdal'ın babası öğretmen Halil'di.Kaderin oyunu işte,yıllar sonra tayini Anadolu'da bir köye çıkmıştı.Ama mesleğine çok bağlı olan Halil öğretmen kararlıydı gitmeye.Erdal,bu köyün Kazım'ın köyü olduğunu bie bilse ne düşünürdü acaba.Sonunda tüm ısrarlarına,tüm çabalarına karşın babasını ikna edememiş ve köye gitmeye razı gelmişti.Beş altı yıldır yaşadığı bu sokaktan ayrılmaz zor olmuştu Erdal için.Arkadaşlarına ödünç verdiği kasetlerini toplamış,giysilerini almış,hepsiyle vedalaşmıştı.En çok da Cengiz'den ayrıldığına üzülmüştü.En yakın dostuydu onun Cengiz.Odasını toplarken Cengiz de yardım etmişti ona.Posterlerini ve bir iki kazağını Cengiz'e vermişti."Köy yerinde ne yapacağım bunları" demişti.Sonunda toplanmışlar ve yola çıkmışlardı Erdal ve ailesi.
     Uzun bir yolculuktan sonra vardılar köye.Muhtarın gösterdiği eve yerleştiler.Halil öğretmen ve karısı bu şirin Anadolu köyünü ilk görüşte sevmişlerdi.İnsanların sıcaklığı şaşırtıcı gelmişti.Erdal ölü gibiydi.Köye gelir gelmez özlemişti İstanbul'u.Sürekli "ben burada nasıl yaşarım" diye soruyordu kendisine.Ama mecburdu buna.Babasının yeni bir tayini çıkana kadar burada yaşayacaktı.Günler geçiyordu.Halil öğretmen görevine başlamıştı.Okula çocukların haricinde okuma yazma bilmeyen büyüklerin de gelebileceği bir bölüm açmışlardı.İlkokul diploması almak için bir fırsattı bu.Kazım'ın da ilkokul üçten bıraktığı okulu burada tamamlanabilirdi.Babası Kazım'ı bu bölüme yazdırmak için  okula götürdüğünde büyük karşılaşma gerçekleşti.Halil öğretmen görür görmez tanıdı Kazım'ı.İstanbul'da iken de çok sevdiği Kazım'ın burada yaşadığını gördüğünde çok sevinmişti.Uzun uzun sohbet ettiler.Kaderin cilvesine şaşırıp kaldılar.Kazım Erdal'ı sormuştu.Halil öğretmen de onun evde olduğunu,hiç arkadaşı olmadığı için evden dışarı çıkmadığını söylemişti.Evi bilen Kazım hemen gitti,kapıyı çaldı.Erdal kapıda Kazım'la karşılaşınca öyle şaşırdı ki benzetmiş olabileceğini düşündü bir ara.Ama Kazım'dı gelen,ta kendisiydi.Erdal üzülsün mü sevinsin mi bilemeden içeri davet etti onu.Durumun şaşırtıcılığını,tesadüfün böylesini konuştular uzun uzun.Konuşurlarken Erdal'ın kafasında İstanbul'da Cengiz ile birlikte Kazım'a yaptıkları geçiyordu birbir.Ve şaşırıyordu.Kendilerinin dışlayıp aşağıladıkları o Kazım,şimdi öyle sıcak davranıyordu ki ona.Dışarı çıktılar.Kazım köyü gezdirdi Erdal'a.Bütün arkadaşlarıyla tanıştırdı tek tek.Tanıştırıken de ona, tanıştırdığı kişilerin huylarını,lakaplarını anlatıyordu.Hemen hepsinin bir lakabı vardı çünkü.Zamanının çoğunu geçirdiğ dereye götürdü Erdal'ı.Ona balık tutmasını öğretti.Erdal'ın üzerindeki daracık kot pantolonuyla rahat edemediğini görünce evinden kendi şalvar tipi pantolonlarından birini getirip verdi.Erdal baştan buna razı gelmediyse de giydi bunu.Köyde herkes böyle giyiniyordu çünkü.Erdal,Kazım'ın kendisi için yaptıklarını görünce utanıyordu kendisinden.Çocuk resmen köy hayatı dersi veriyordu kendisine.Eğitiyordu.Yöresel yemeklerden bahsediyor,nasıl yemesi gerektiğini gösteriyor,herşeyi anlatıyordu.Erdal ise İstanbul'da ki davranışlarından ötürü bir özür dilemeyi bile akıl edememişti.Gerçi Kazım onları unutmuştu bile.
     Kaderin bu insanlık oyunu Erdal'a çok şey öğretti.Babasının görev yaptığı altı sene boyunca köy hayatının her türlü şartlarında yaşadı Erdal.Kazım en iyi arkadaşlarından biriydi artık.Tayinleri altı sene sonra yine İstanbul'a çıkmıştı.Ama çok gariptir ki Erdal buna sevinememişti.Cengiz Erdal'ı bir kere bile arayıp sormamıştı.Kazım bozuk türkçesiyle her ay bir mektup göndermişti kendisine.Erdal kendisine söz vermişti; her kim olursa olsun bundan sonra insana,insan olduğu için değer verecekti.Görünüşüne göre yada şivesine göre değil....
  

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol